Şeytanın amacı, böyle insanlara boş kuruntular
fısıldayarak onları Kuran ahlakından uzaklaştırmak, Allah’ın kudretinden
habersiz, Allah’ı gereği gibi takdir edemeyen insanlar haline
getirmektir. Şeytan, hayatını boş amaçlar uğruna harcayan, Allah’ın
rızasını değil kendi istek ve tutkularını ön planda tutan, asıl
yaratılış amacı olan Allah’a kulluk etme görevini unutmuş bir insan
modeli oluşturmak için çalışır. Ona kulak veren insanlar ise, sırf
şeytanın verdiği vesveselere kapıldıkları, onları önemli gördükleri,
Allah’ı unuttukları için dünyada ve ahirette kayıp içinde olurlar.
Dünyadaki kayıplarının başında, yaşamlarındaki
huzursuzluk ve kararsızlık gelir. İnsanlar hayatlarının birçok farklı
safhasında, kişiden kişiye değişen çok çeşitli konularda vesvese
yapabilirler. Çoğu zaman doğru karar alabilmenin, olaylar karşısında iyi
bir tercih yapıp yapamamanın endişesi ile yaşarlar. Eğitim, iş gibi
konularda hep kararsızdırlar. “Acaba diğer işi mi tercih etseydim?” veya
“diğer okula mı gitseydim daha iyi olurdu?” gibi cümleleri bu
kişilerden duyarsınız.
Burada akıllara, “hep iyiyi aramanın ne gibi mahsurları
olabilir?” şeklinde bir soru gelebilir. Ancak burada anlatmak
istediğimiz, bu soruların iyiliği ve güzelliği bulmaya yönelik
değil,aksine, insanları yaşadıkları her günden, hatta her saniyeden
ötürü sıkıntıya ve tereddüte sokmaya yönelik olmasıdır. Çünkü böyle bir
ruh halinde yaşayan insanlar kendilerini sürekli sorguladıkları için
düşünceleri, akılları hep karışık ve bulanık olur, hiçbir zaman
yaptıklarından emin olamazlar ve asıl düşünmeleri gereken konuları
düşünemeyecek hale gelirler. İşte bu, vesvesenin insana verebileceği en
büyük zararlardan biridir.
Vesvese, sebep olduğu kararsızlık ve küçük-büyük çeşitli
kuruntularla birçok insanın zamanının çoğunu, dolayısıyla da hayatının
büyük kısmını tahrip eden bir beladır. Kararsızlık ve şüphelerin sebep
olduğu boş kuruntular sonuçta stresli, gergin bir ruh haline sebebiyet
verir. Eğer vesvese duyan kişi, Allah’a iman etmeyen veya Allah’ın
varlığına iman etse de O’nun gücünü takdir edemeyen bir kişi ise, bu
durumda vesvesesi ve kuruntuları büyüdükçe büyür. Kendisini yaratmış
olan Allah’a dayanıp güvenmediği için, şeytanın telkinlerinden
kurtulamaz ve sahip olduğu vesveseler içini kaplayıp hiç durmadan onu
sıkar. Herkesin yakın çevresinde, zaman zaman da kendisinde fark ettiği
bu ruh hali çok yaygın olarak yaşanmaktadır.
Vesvesenin en önemli zararı, insanın aklını örtmesi ve
sağlıklı düşünmesini engellemesidir. Günlük yaşamı boyunca zihnini
meşgul eden kuruntu ve şüphelerle oyalanan bir insanın ise, Allah’ı
gereği gibi tanıyıp takdir etmesi, O’nun istediği biçimde yaşaması
mümkün değildir. Bu insan dünyaya yönelik bir hırs ve tedirginlik
içindedir; bu nedenle de Kuran’da emredilen tevekkülü, huzurlu ve dingin
ruh halini, buna bağlı olarak gelişen güzel ahlakı kazanamaz.
Vesveseli bir ruh haline sahip olan kişi doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, yapması ya da yapmaması gerekenleri de birbirine karıştırır. Başına geleceklerle ilgili sürekli bir kuruntu, korku ve şüphe içindedir. Aldığı kararların doğruluğu konusunda da devamlı tereddüt halindedir. Bu durum onun zihninde yoğun bir baskı oluşturur ve mantıklı düşünmesini, sağlıklı kararlar almasını, muhakeme yapmasını engeller.
Vesveseli bir ruh haline sahip olan kişi doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, yapması ya da yapmaması gerekenleri de birbirine karıştırır. Başına geleceklerle ilgili sürekli bir kuruntu, korku ve şüphe içindedir. Aldığı kararların doğruluğu konusunda da devamlı tereddüt halindedir. Bu durum onun zihninde yoğun bir baskı oluşturur ve mantıklı düşünmesini, sağlıklı kararlar almasını, muhakeme yapmasını engeller.
Oysa tüm bunlar son derece anlamsızdır. İnsanın bu
dünyada bulunuş amacı Allah’ın istediği gibi bir kul olmak ve bu
çabasında samimiyse, Rabbbimiz’in daima dostu olduğunu unutmamaktır.
Böyle bir insan herşeyi yaratanın Allah olduğunu aklından çıkarmaz.
Yaşadığı büyük-küçük her olayın Allah’ın bilgisi dahilinde
gerçekleştiğini bilir. İşte vesveseler içinde yaşamını sürdüren ve
kendisini asıl kurtuluşa götürecek yoldan uzaklaşan insanların da bu
gerçekleri kavraması şarttır. Bu insanlar da sahip oldukları
kuruntuların, şüphelerin, vesveselerin yaşadıkları olayların sonucunu
değiştirmesinin kesinlikle mümkün olmadığını bilmelidirler. Ancak bu
bilinci kazanmış olan kişiler huzurlu bir hayat yaşayabilirler. Çünkü bu
gerçeği bilen kişiler, kendilerini yoktan var eden Allah’ın belirlediği
ve onlar için mutlak surette hayırlı olan kadere teslim olmuşlardır.
Kendisinin bir kader izleyicisi olduğunu, Allah’ın
kendisi için takdir ettiği kaderin asla dışına çıkamayacağını
anlayamamış kişilere ise şeytan musallat olur. İnsanların vesvese gibi
gittikçe büyüyen, bunaltan, ruh halini bozan bir beladan
kurtulamamasının temelinde de bu soruna nasıl yaklaşacağını, bunun neden
kaynaklandığını ve bundan nasıl kurtulacağını bilmemesi yatmaktadır. Bu
önemli sorunun çözümü, güçlü bir Allah sevgisi ve korkusu, imandan
kaynaklanan sağlam bir teslimiyet duygusudur.
Vesvese kişiyi ümitsizliğe sürükler
Buraya kadar, iman eden insanların daima ümitvar bir ruh
haline sahip olduklarını anlattık. Gerçek bir imana sahip insanların
kesintisiz bir ümit içinde olduklarına dikkat çektik. İşte bu yüzden,
insanları Allah’ın yolundan çevirmeye çalışan şeytanın en sinsi
taktiklerinden biri de insanlara güzellikleri ve hayırları umma
konusunda vesvese vermeye çalışmaktır. Ümitsizlik, şeytanın insanları
Allah’ın yolundan alıkoymak için verdiği vesveselerle oluşur. Bu
vesveselere kapılıp herhangi bir konuda umutsuzluğa düşen insanlar,
temelinde imani bir zaafiyet içindedirler. Bu durum, söz konusu
insanların kadere imanlarının tam ve gereği gibi olmadığının da bir
göstergesidir.
Oysa Kuran’da herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğu ayetlerle çok açık bir şekilde açıklanmıştır. Bu konudaki bir ayet şöyledir:
Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez… (Enam Suresi, 59)Ayette bildirildiği gibi, Allah’ın bilgisi ve dilemesi dışında yeryüzünde bir yaprak dahi düşmez. Yani yeryüzünde her olay Allah’ın bilgisi ve kontrolü altındadır. İşte insanlar dünyanın özel olarak var edilmiş bir imtihan yeri olduğunu bilmeli ve bu özel ortamda birçok imtihan vesilesini Allah’ın özel olarak yarattığını da unutmamalıdırlar.
Allah yeryüzündeki imtihanın gereği olarak insanları her
türlü olayla deneyebilir. Nitekim Kuran’da bu gerçek şöyle
bildirilmiştir:
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça
mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır
gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Yukarıdaki ayetin yanı sıra, Kuran’da insanların çeşitli
denemelerden geçeceğinin haberini veren birçok ayet vardır. Başa gelen
tüm bu olaylarda gösterilmesi gereken doğru tavır, şükretmek, sabretmek
ve Allah’tan hayır ve güzellikleri ümit etmektir. Başına gelen bir
zorluğun çok kısa sürede geçip gideceğini bilen, karşısına çıkan bu
olayla denendiğini ve güzel ahlak gösterirse cenneti umut edebileceğini
bilen müminler böyle durumlarda hiç sarsılmazlar. Sıkıntı, üzüntü
duymaz, ye’se kapılmaz, tedirgin bir ruh haline girmezler.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, şeytanın
vesveselerine kapılmamak konusunda insan kesin bir kararlılık içinde
olmalıdır. Çünkü şeytan, insana akla gelmeyecek yüzlerce farklı noktadan
yaklaşarak vesvese vermeye çalışabilir. Örneğin sık sık hata yapan bir
insana, bu hatalarından asla kurtulamayacağını fısıldar. Eğer kişi
Allah’a karşı bir hataya düşmüşse, ne kadar tevbe etse de bunun geçerli
olmayacağı, doğrusunu yapmaya niyet etse bile Allah’ın kendisini
affetmeyeceği yalanını söyler. Bu, şeytanın insanları ümitsizliğe
düşürerek tevbe etmekten uzaklaştırmak için oynadığı pek çok sinsi
oyundan biridir. İşte bu nedenle insanlar hata yaptıklarında ümitsizliğe
düşerek onu düzeltemeyecekleri endişesine kapılırlar. Ancak eğer bir
kişi, yaptığı bir hatadan dolayı pişmanlık duyarsa ve bundan dolayı bir
daha tekrarlamamak üzere Allah’a hemen tevbe ederse o hata o kişi için
bir tecrübe olarak ‘hayır’ olacaktır. Bir ayette şöyle buyrulur:
Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın, kim
şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o, çirkin
utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve
rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak
Allah dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. (Nur
Suresi, 21)
Şeytanın bu konudaki gizli taktiklerinden biri de,
olayları içinden çıkılmazmış gibi göstermeye çalışmaktır. Eğer bir olay
kolay olarak görülürse onun çözümünün de kolay olacağı açıktır. Bu
nedenle şeytan olayları zor ve karmaşık göstermek ister. İnsanların
karşısına çıkan zorlukları bir daha atlatamayacakları büyük olaylar
olarak göstermeye çalışır ki, insanlar ümitlerini yitirsinler ve
karamsar, neşesiz bir ruh haline bürünsünler. Çünkü neşeli, umut dolu
bir insanın vesveselere kapılması daha zordur. Üzüntü ve ümitsizlik gibi
karamsar bir ruh halinde ise vesvese çok daha kolay bir zemin bulur.
Vesveseden kurtulmak için, o ruh halinden hoşlanmamak ve
onu yaşamayı istememek çok önemlidir. İnsanlardan bazısı böyle
yaşamaktan çok sıkıldıklarını, ancak bir türlü bundan kurtulamadıklarını
söylerler. Bu nedenle ümitsiz ve sıkıntılı bir şekilde yaşamlarına
devam ederler. Buna bir de günlük yaşam içinde dinledikleri
şarkılardaki, izledikleri filmlerdeki hüzünlü ve ümitsiz sözler
eklenince iyice bunalırlar. Kendilerine doğrular anlatılsa bile ‘ne
yapayım elimde değil, üzülüyorum’ gibi, mantığı ve açıklaması olmayan
bir saplantıyla böyle bir yaşam sürmeleri gerektiğine inanırlar.
Açıkça söylemeseler de, aslında böyle bir hayattan
hoşlanan insanlar olduğunu ibretle görmekteyiz. Her ne kadar sıkıntı
çekseler de, “melankolik” olarak isimlendirilen bu tür insanlar
kederlenmekten bilinçaltlarında garip bir haz duyarlar ve bu ruh halinin
bir nevi bağımlısı olurlar. Şartlar düzelse dahi bu şeytani ruh hali
kendilerinde bir alışkanlık yaptığından bırakmak istemezler. Şeytan
cehennem ehlinin özelliği olan bu gaflet içindeki ruh halini insanlara
beğendirmek için çalışır. Onların daha dünyadayken cehennemin manevi
azabını yaşamalarını sağlamak ve onları doğru yoldan, cenneti ve
Allah’ın rahmetini ummaktan uzaklaştırmak ister. Bu da şeytanın önemli
taktiklerinden bir tanesidir.
Bu ruh halinden kurtulmanın çözümü ancak Allah’ın
kudretini bilen, şefkatini ve merhametini tanıyan, kendi var oluş
amacını bilen, insanları tuzağa düşürmeye çalışan şeytanın oyununa
gelmeyen bir imana sahip olmakla mümkün olur. İşte bu yüzden de Allah’a
kendini teslim etmiş, kaderin izleyicisi olduğunun farkında olan bir
kişi asla vesveselere kapılarak ümitsizliğe düşmez.
Vesveseli insanlar korku ve endişe içinde yaşarlar
Allah Kuran’da tek bir korkunun insanları doğruya
götüreceğini bildirmiştir. Bu da Allah korkusudur. Sonsuz akıl sahibi
olan Allah, kendisinden gereği gibi korkanlara doğruyu yanlıştan ayırt
edecek bir anlayış vereceğini bildirmiştir. Bu, insanların sahip olması
gereken en önemli özelliklerden bir tanesidir. İman sahibi basiretli bir
kişi, doğrunun ve yanlışın ne olduğunu bilir. Bu nedenle kendisini
türlü korkularla kandırmaya çalışan şeytanın oyunlarına kanmaz.
Şeytan insanların zayıf noktalarını iyi bildiği için,
onları bu zaaflarından yakalamaya çalışır. Her insana aynı taktik ve
yöntem ile yaklaşmaz. Kimi insanı gelecek korkusu ile, kimi insanı ölüm
korkusu ile, kimi insanı cimrilik ve açlık korkusu ile korkutmaya
çalışır. Örneğin bir insan çıkar beklentisi içinde olduğu bir kişiden
çok çekinir. Kendi çıkarını engellemesinden, örneğin parasını, malını
kaybetmesine neden olmasından veya bu kişi yüzünden itibarının
zedelenmesinden korkar. O insana müstakil bir benlik verdiği için, onun
şahsi kararlar aldığına ve istemediği bu tür olayların onun gücü ile
meydana geldiğine inanır. Oysa unutulmamalıdır ki, o insanın da
Yaratıcısı Allah’tır. O insanı yediren, içiren, hastalandığında ona şifa
veren Allah’tır. Kendisi bunu bilse de bilmese de Allah’a boyun eğmiş
olarak yaratılmıştır ve o şekilde yaşamını devam ettirmektedir. Bu kişi
de söylediği her sözü, kaderinde Allah’ın belirlediği şekilde söyler.
Allah bir ayetinde, kendisinden menfaat umulan insanların da aslında
Allah’a kul olduklarını belirtmiştir. Her insan ahirette Allah’a hesap
verecektir ve yaptıklarından sorulacaktır. Bu nedenle insanların esas
olarak Allah’tan korkmaları gerekmektedir.
Allah’ın sonsuz gücünü ve herşeyin üzerindeki mutlak
kontrolünü kavrayamayan kişiler, birçok farklı varlığa benlik verip,
onları müstakil güç sahibi gibi gördükleri için her yandan tehlike
içinde olduklarını zannederler. Kötülüğün kimden ve nereden geleceğini
bilemez ve dolayısıyla sürekli korku ve endişeyle yaşarlar. Din
ahlakından uzak yaşayan insanlar gelecek korkusunu çok yoğun
hissederler. Sürekli ileride nasıl bir hayat süreceğini düşünmek, türlü
ihtimaller üzerine endişelenmek sıkça yaşadıkları bir ruh halidir.
“Acaba başıma bir şey gelir mi, ya hastalanırsam, ya genç yaşta ölürsem,
acaba rahat bir hayat sürebilecek miyim?” gibi tamamen yersiz
endişeler, sık sık rastladığımız ve yüzlerce farklı örneğini
çoğaltabileceğimiz, kişiyi boş yere meşgul eden konulardan sadece
birkaçıdır. Henüz olmamış bu olayları çeşitli ihtimalleri düşünerek
kurgulamak, insana yaşadığı anda da büyük bir sıkıntı ve ümitsizlik
verir.
Şeytanın insanlara verdiği kuruntu ve vesveselerin doğal
bir sonucu olarak kişide aşırı endişeli bir ruh hali oluşur. Sakin,
tevekküllü bir ruh hali ile değerlendirildiğinde kolayca çözümlenecek
basit bir sorun, vesveseli yapıda düşünen insanlar için içinden çıkılmaz
hale gelir. Bu yanlış bakış açısı kişiyi korku ve endişelere sürükleyen
bir belaya dönüşür.
Müminlerin gücünün ve kesinlikle bozulmayan moralinin
kaynağı ise, bu gerçekleri çok iyi bilmeleri ve Allah’ın yarattığı
kadere samimi olarak iman etmeleridir.
Vesveseden kurtulmak
İnsanların bir kısmı da vesvesenin boş kuruntulardan
oluştuğunu bilir, ancak ondan kurtulma konusunda irade göstermezler.
Oysa bu tutum şeytanın insanı inkar etmeye davet etmesine,
faaliyetlerine devam etmesine izin vermek anlamına gelir. Kötülüğe
yönlendiren bir sese karşı kayıtsız kalmak, ‘bunun bana bir zararı
olmaz’ şeklinde düşünmek şeytanın tuzağına düşmek demektir. Bunu fark
eden bir kişinin bundan şiddetle kurtulmaya çalışması gerekir. Çünkü
şeytan insana vesveseden kurtulmanın zor bir olay olduğunu telkin etmeye
çalışır. Hepsinden önemlisi şeytan, vesveseyi verenin kendisi olduğunu
gizler ve bunun insanın kendi zihninin ürettiği düşünceler, kuruntular
olduğu yanılgısına sürükler.
Şeytan sayısız kuruntuyu insanın zihnine telkin ederek
onun için içinden çıkılması mümkün değilmiş gibi görünen bir manzara
oluşturur. İnsan da bu suni sorunları çözmesinin mümkün olmadığını görüp
umutsuzluk ve karamsarlığa kapılır. Oysa Kuran gözüyle olaylara baksa,
herşeyi her an yaratanın Allah olduğunu ve dilediği takdirde herşeyi
yaratmaya gücünün yettiğini bilir, her konuda O’na yönelir ve ondan
yardım ister. Allah’ın, samimi kullarını içinde bulundukları sıkıntıdan
kurtaracağını ve onlara Kendisine yönelmelerinden ve güvenmelerinden
dolayı iç huzuru ve mutluluk nasip edeceğini bilir ve umut eder.
Rabbimiz’den gafil yaşayan insanlar ise herşeyi kendilerinin çözmeleri
gerektiğini düşünür ve güçlerinin tükendiği noktada yıkılır kalırlar.
Oysa insanın hızla gelip geçen dünyada yaşadığı her an
çok kıymetlidir ve asla boş korkular, faydasız kuruntularla bu
“belirlenmiş” süre geçirilmemelidir. İnsan daima olumlu düşünmeli, var
oluş gayesine uygun bir çaba içinde olmalıdır. İşte böyle bir çaba
gösteren kişi, Allah’ın dilemesiyle dünyada ve ahirette güzellik bulur.
Allah’a imanın, kadere teslimiyetin huzurunu fark eden bu kişinin
şeytanın oyununa gelmesi mümkün değildir. Yani vesvese belasından
kurtulmanın yolu, Allah’a sığınmak ve Rabbimiz’in istediği gibi yaşamak
ve davranmaktır:
(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde iyice düşünürler (Allah’ı zikredip anarlar), sonra hemen bakarsın ki, görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 201)
(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde iyice düşünürler (Allah’ı zikredip anarlar), sonra hemen bakarsın ki, görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 201)
Şeytanın boş kuruntularından kurtulmanın yolu bir başka ayette de şöyle belirtilmiştir:
Eğer sana şeytandan bir kışkırtma (vesvese) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Araf Suresi, 200)
Eğer sana şeytandan bir kışkırtma (vesvese) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Araf Suresi, 200)
Görüldüğü gibi müminler için şeytanın vesveseleri hiçbir
sorun teşkil etmez. Sahip oldukları iman ve sürekli Allah’ı anmaları,
şeytana ve onun vesveselerine kapılmamalarını sağlar. Tutunacak hiçbir
dalı olmayan inkarcıların ise vesveseyle ve şeytanın oyunlarıyla
mücadele edebilecek güçleri de yoktur. Şeytanın emrinde olan kişiler
olmaktan asla kurtulamazlar. Nitekim şeytanın iman edenler üzerinde
hiçbir gücü olmadığı, ancak inkar edenlere gücünün yettiği ayetlerde
şöyle haber verilmiştir:
(Şeytan) Dedi ki: “Rabbim,
beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara,
(sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim
ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.”
“Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Allah) Dedi ki: “İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur.” “Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur.” (Hicr Suresi, 39-42)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder